Kan Nedir?
Kan, toplardamarlar, kılcal damarlar ve atardamarlardan oluşmuş damar yapısı içinde dolaşan, akyuvar, alyuvar ve kan pulcukları gibi hücreler ile akıcı plazmadan oluşan, kırmızı renkte olan hayati öneme sahip bir sıvıdır. Yaşam için gerekli olan kan, vücudun işlevlerini yerine getirmesinde büyük rol oynar. En önemli görevi, akciğerlerden dokulara gerekli olan oksijeni taşımaktır. Yapısı homojen gibi görünse de heterojen bir karışım özelliğine sahiptir. Yetişkin bir kişinin vücut ağırlığının yaklaşık 1/13'ü kan oluşturmaktadır.
Kan Yapısı Nasıldır?
Plazma: Kanın %55'ini plazma oluşturur. Kan hücrelerinin dışında kalan bölüm olan plazmanın %90-92'si sudan, geri kalanı ise inorganik ve organik plazma proteinleri, karbonhidratlar, aminoasitler, ürik asit, üre, enzimler, laktik asit, sodyum, antikorlar, iyot, potasyum, bikarbonat, demir gibi elementlerden oluşur. Bu elementler plazma sayesinde dokulara taşınmaktadır. Kan bir tüpe alındıktan sonra, içine pıhtılaşmayı önleyen madde ilave edilip karıştırıldığında, kandaki kalsiyum bağlanarak pıhtılaşma önlenecektir. Bir süre bu şekilde bekletildiğinde, kan hücreleri dibe çökecek ve üzerinde sarı renkte bir sıvı kalacaktır. Bu sıvı plazmadır. Sadece kan bu şekilde tüpte bekletildiğinde, kan hücreleri tabana çökecek, üzerindeki sarı renkteki sıvı ise serum olarak adlandırılacaktır. Plazma ve serum arasındaki fark, serumun içinde fibrinojen bulunmamasıdır. Bu yüzden serum fibrinojensiz plazma olarak bilinir.
- Plazma Proteinleri: Plazmadaki organik maddelerin çoğunluğunu plazma proteinleri oluşturur. Bunların oranı 100 gram kanda 7-8 gram kadardır. Proteinler karaciğer yardımıyla sentezlenir. Bu proteinlerden olan albümin, oluşturduğu basınçla plazmadaki suyu tutmaya yardımcı olur ve suyun damarların dışına çıkmasını engeller. Globulinler ise gama, beta ve alfa globulinler olarak üç gruptur. Vücudun bağışıklık kazanmasını ve korunmasını sağlarlar. Fibrinojenler ise kanamalarda kanın pıhtılaşmasında rol oynar.
Kan Hücreleri: Kanda plazma dışında kalan bölümlerdir. Kanın %45'ini oluştururlar. Bunlar eritrositler, lökositler ve trombositlerdir.
- Eritrositler: Bunlar çekirdek içermeyen, oksijen taşıyan hemoglobin proteinlerden oluşan kan hücreleridir. Normal olarak dolaşım sistemine çıkmazlar ve iki tarafı basık disk biçimindedirler. Şeklinin böyle olması yüzey oranını artırdığından, gaz alışverişinin kolaylaşmasını sağlar. Esnek bir yapıya sahip olduklarından, her yere uyum sağlayarak, kılcal damarlara bile geçebilirler. Hemoglobinler eritrositlere kırmızı rengini verir ve hücre ağırlığının 1/3'üne sahiptirler. 100 ml kanda 12-13 gram eritrosit bulunur. Oksijen hemoglobindeki demire, karbondioksit ise amino grubuna bağlanarak taşınır. Eritrositlerin normalden fazla oranda olmasına polisitemi, az olmasına ise anemi adı verilir. Vücuttaki en önemli görevleri hemoglobin yardımıyla karbondioksit ve oksijen taşımaktır. Bunun dışında asit-baz dengesinin sağlanması ve kan grubunu belirlemesi görevleri arasında yer alır. Anne karnındayken 3. aydan 5. aya kadar dalak ve karaciğerde yapımı gerçekleşen eritrositler, bundan sonra kemik iliğinde yapılırlar. Eritrositler ortalama olarak 120 gün ömre sahiptir. Bundan sonra dalak ve karaciğer yardımıyla parçalanırlar. Günde %1 oranında yeni eritrosit üretilir.
- Trombositler: Kandaki hücrelerin en küçüğüdür. Bunların yapımı da kemik iliğinde gerçekleşir. Kan tahlillerinde PLT olarak belirtilir. Kanda normalden fazla oranda olmasına trombositoz, az oranda olmasına trombositopeni adı verilir. Az olması halinde kanama eğilimi yükselir, pıhtılaşma süresi artar. Ortalama 4 günde bir yenilenirler. Görevleri kan damarlarında bütünlüğün bozulduğu yerde birikerek, tıkaç vazifesi görmektir. Ayrıca pıhtılaşmada önemli bir yere sahip olan tromboplastin enzimi üretirler.
- Lökositler: Bunlar savunma sisteminde rol oynayan hareketli hücrelerdir. Pigmentleri olmadığından beyaz kan hücreleri olarak bilinirler. Alyuvarlara oranla daha büyük ve çekirdekli yapıdadır. Normalden az olmasına lökopeni, fazla olmasına ise lökositoz adı verilir. Görevleri vücuda girmiş olan mikroorganizmaları, ölü dokuları ortadan kaldırmaktır. Lökositlerin yapımı kemik iliği, dalak, bademcik, lenf bezleri gibi lenfoid organlarda gerçekleşir. Bir bölümü kemik iliğinde depolanır ve ihtiyaçta dolaşıma katılır. Akut enfeksiyonlar sırasında lökositlerin sayısında hızlı bir artış olur. Burada depolanmış olan lökositler dolaşımdaki kana karışır.
Kanının Görevleri Nedir?
- Taşıma Görevi: Hücrelere gerekli olan oksijeni akciğerlerden dokulara ulaştırmak, oluşan karbondioksiti akciğerlere ulaştırmak kanın görevleri arasındadır. Bunun yanında hormonları, besin maddelerini, enzimleri hücrelere, metabolizma artıkları vücut dışına atacak organlara taşımakta kanın görevidir.
- Düzenleme Görevi: Metabolizmadan dolayı oluşan ısıyı vücuda dağıtarak, vücut ısısını düzenlemek ve vücut sıvılarının pH değerlerini ayarlamak kanın görevlerindendir.
- Savunma Görevi: Vücuda girmiş olan bakteri ve virüs gibi maddeleri zararsız hale getirmek, bu maddeler için antikor üretimi yapmak ve bu maddelerin tanınarak vücut dışına atılmasını sağlamak kanın görevlerindendir.
- Korunma Görevi: Pıhtılaşma mekanizmasını yaparak, hasar halinde kan kaybının az olmasına sebep olarak, kendini koruma altına alır.
|
Doğanbey
03 Ağustos 2024 CumartesiKan, toplardamarlar, kılcal damarlar ve atardamarlardan oluşmuş damar yapısı içinde dolaşan, akyuvar, alyuvar ve kan pulcukları gibi hücreler ile akıcı plazmadan oluşan bir sıvıdır. Peki, bu kanın içeriğinde yer alan akyuvarlar ve alyuvarların tam olarak ne gibi özellikleri var ve nasıl çalışıyorlar? Ayrıca, kanda bulunan bu plazma proteinlerinin tam olarak hangi fonksiyonları yerine getirdiğini açıklayabilir misiniz?
Cevap yazAdmin
03 Ağustos 2024 CumartesiDoğanbey, harika bir soru sormuşsun! Kanın içeriğinde yer alan akyuvarlar (lökositler) ve alyuvarlar (eritrositler) vücudumuzun hayati öneme sahip hücreleridir.
Alyuvarlar, kırmızı kan hücreleri olarak bilinir ve temel görevleri oksijeni akciğerlerden alıp dokulara taşımaktır. Alyuvarlar hemoglobin adlı bir protein içerir ve bu protein oksijenin taşınmasında kilit bir rol oynar.
Akyuvarlar ise bağışıklık sistemimizin savunma askerleridir. Farklı türleri bulunur ve her biri farklı görevleri yerine getirir. Örneğin, lenfositler virüs ve bakterilere karşı savaşırken, makrofajlar yabancı maddeleri ve ölmüş hücreleri temizler.
Plazma proteinlerine gelince, bunlar da çok önemlidir. Örneğin, albumin vücut sıvı dengesini korurken, globulinler bağışıklık fonksiyonlarında rol oynar. Fibrinojen ise kan pıhtılaşmasında önemlidir. Bu proteinler, genel olarak kanın akışkanlığını ve vücut içi dengesini korumakta kritik rol oynar.
Umarım bu bilgiler sorularına yeterince cevap olabilmiştir!